
O halde,
hayatımıza ket vuran, ilerlememize engel olan bu düşünce kalıplarımız ile ne
yapacağız? Öyle ya, toptan zihnimizi çıkartıp yerine yeni bir zihin
koyamayacağımıza göre, ya olan biteni “kader” diye kabulleneceğiz ya da “Az
Seçilen Yol” a gireceğiz.
Geçmişimizi
değiştirmemiz mümkün değildir. Bugüne kadar olan biten her şey ve bizde
bıraktığı izler gerçektir ve söküp atamayız. Ancak olaylara verdiğimiz tüm tepkileri
değiştirebiliriz.
Bazı şeyleri neden öyle yaptığımızı açıklamak için öne sürdüğümüz tüm mazeretleri bir yana bırakarak, yepyeni bir başlangıç yapabiliriz.
Bazı şeyleri neden öyle yaptığımızı açıklamak için öne sürdüğümüz tüm mazeretleri bir yana bırakarak, yepyeni bir başlangıç yapabiliriz.
Şimdi size bir
soru sormak istiyorum? Sizce insana özgü kaç tane duygu vardır? Olumlu ya da
olumsuz bir sürü öyle değil mi? Emin misiniz? Peki ben insana özgü sadece iki
duygu olduğunu, diğer hepsinin en derininde bu iki duygunun bulunduğunu söylesem
ne dersiniz? Olumlu tüm duygularımızın en derininde sevgi, olumsuz tüm
duygularımızın en derininde ise korku vardır.
Örnek üzerinden
açıklamaya çalışayım.
Diyelim ki,
işyerinde önemli bir proje üzerinde çalışıyorsunuz ve ertesi gün sabah saat
9.da bütün yönetim kurulunun katılacağı toplantıda proje sunumu yapacaksınız. Proje, satışları beklentilerin
oldukça altında olan bir ürünün satış grafiğini artırmaya yönelik bir dizi
strateji ile ilgili.
Oldukça neşeli
evden çıktınız, o da ne! İşyerine gidiş güzergahınızda bir yol çalışması var ve
trafik neredeyse durma noktasında, bir süre sonra toplantıya yetişemeyeceğinize
dair ciddi bir endişe duymaya başladınız. Şimdi bu endişeye bakalım; en derinde
“işinizi kaybetme korkusu”, “eleştirilme korkusu”, “patrondan fırça yeme
korkusu”, “projenin sizden alınması ve ciddi bir primi kaybetme korkusu”
olabilir mi? Yol bir türlü açılmayınca, gitmeyen araç sürücülerine, yolu açamayan
beceriksiz polise inanılmaz bir öfke duymaya başladınız, hani imkanı olsa inip
ağızlarını, burunlarını dağıtacaksınız. Öfke zannettiğiniz şey, aslında
yukarıda sıraladığım korkular olabilir mi?
Biraz önce
telefonu kapattınız, içiniz içinize sığmıyor, çok ama çok mutlusunuz. Hep
adınızın bir yerlerde çıkmasını, insanların sizin yaptıklarınızdan bahsetmesini
hayal etmiştiniz, işte nihayet bir adım attınız, katıldığınız öykü yarışmasını
düzenleyen yayınevinden aradılar. Yarışmada yazdığınız öykü birinci olmuş, önümüzdeki
hafta sonu, şehrin en büyük kongre salonunda düzenlenecek bir törenle ödüller
verilecek, tıpkı düşlediğiniz gibi, herkes ama herkes orada olacak. Şimdi,
hissettiğiniz mutluluğa yakından bakalım; en derinde “kendinizi sevmeniz”, “yazmayı sevmeniz”, “popüler
olmayı sevmeniz”, “takdir edilmeyi sevmeniz” olabilir mi?
Sevgi bizi
besler, yolumuzu açar, zoru kolay hale getirir, yaşama enerjisi verir. Sevgi
bir sihirdir, bizi hayal ettiğimiz her yere taşıyan, bulutların üzerine çıkaran
bir sihir…
Peki ya korku? Korku
ve türevi olan diğerleri, yaşam enerjimizi yok eden, bizi kıpırdayamaz, karar
alamaz, aldığımız kararları uygulayamaz hale getiren oraklı,boynuzlu çirkin bir şeydir.
Geçmişimizi
değiştiremeyiz ama verdiğimiz tepkileri değiştirebiliriz demiştim. O halde neyi
değiştirmeliyiz? Bingo!!! Korku ve ondan türeyen her şeyi…
Bir sonraki
yazıda duyguların detayına girmeye başlıyoruz.
Sevgiyle Kalın
Nilgün TURAN