
Birisine hak
vermek, onun söylediklerinde de gerçeklik payı olabileceğini kabul etmek bize
yenilgi gibi geliyor. Bu nedenle de daima savunmada kalıyoruz. Savunmada
kaldığımız için de dinlemiyoruz. Birisi konuşurken onu dinlemek yerine, söylediklerine
nasıl cevap vereceğimizi düşünüyoruz. Böyle olunca da karşımızdakinin dediğini
duymuyor, kelimelerinin içindeki mutluluğu, mutsuzluğu ya da yardım çığlığını
hiç bilemiyoruz. Çünkü tek bir amacımız var, daima haklı olmak…
Haklı olabilmek
uğruna, birilerini eleştiriyor ya da yargılıyoruz.
Derinlemesine bilmeden, olaylar, insanlar hakkında kararlar veriyoruz. Haklı olma konusunu arada bir de olsa bir kenara bırakabilsek acaba nasıl bir hayatımız olurdu?
Derinlemesine bilmeden, olaylar, insanlar hakkında kararlar veriyoruz. Haklı olma konusunu arada bir de olsa bir kenara bırakabilsek acaba nasıl bir hayatımız olurdu?
Bence;
Çocuklarımıza
karşı daima haklı olma yarışı içinde olmayacağımızdan, onların ne
söylediklerini duyardık. Duyduğumuz şeylerle onların da bir birey olduğunu daha
çabuk kabul eder, yetenekli oldukları konuları görebilir, hayallerinde onları
desteklerdik. Kendisinin de haklı olma ihtimali olduğunu bilen çocuğumuz
bizimle daha açık bir iletişim kurar, mutluluk ya da mutsuzluklarını daha çok
paylaşır ve fikirlerini cesurca savunurdu. En önemlisi yetişkin olmanın ilk
şartı olan “hayır” demeyi öğrenir, böylece hayatı boyunca inanmadığı, kendine
yanlış gelen hiçbir şeyi ne olursa kabul etmezdi. Birbirinin fikirlerine saygı
gösteren bu gençlerin yaşadığı toplumlarda şiddet, fitne daha az olacağından gençler enerjilerini üretmeye,öğrenmeye harcarlardı.
Eşler karşılıklı
olarak daima haklı olma yarışı içinde olmayacağından, birbirlerini duyar ve
empati kurarlardı. Birbirlerinin beklentilerden haberleri olur, işler ters
gitse bile oturup düzeltmek için daha fazla çaba harcarlardı. Kendisinin de
haklı olma ihtimalini bilen kadın/erkek, düşüncelerini açıkça paylaşır, böylece
ortak fikirler üretme yolunu bulabilirlerdi. Sonuç olarak, daha az insan
boşanır, daha fazla evlilik tam bir uyum içinde olur, daha fazla çocuk sağlıklı
bir aile ortamında yetişirdi.
İşyerinde
yöneticilerin daima haklı olma çabası olmayacağından, insanlar düşüncelerini
açıkça paylaşır, inandıkları önerileri çekinmeden söylerlerdi. Zorlamayla ya
da danışmanlık firmalarına avuç dolusu para vermeye gerek kalmadan bir kurum
kültürü oluşur, sonuç olarak daha üretken ve verimli bir çalışma hayatı olurdu.
Bir insan her
zaman haklı olamaz. Yargılarımızın, fikirlerimizin daima tam isabetli olması
mümkün değildir. Akıl akıldan, el elden üstündür. Her insan biriciktir,
birbirimizden öğreneceğimiz çok şey var. Ama ilk öğrenmemiz gereken, karşımızdakini
üstünlük kurma çabası içinde olmadan, tüm duyularımız ile dinleyebilmektir.
Sevgiyle Kalın
Nilgün TURAN