Sayfalar

12 Ekim 2015 Pazartesi

DÜŞÜNEN HAYVAN: "İNSAN"

İlkokul dördüncü sınıftaydım. Çok sevdiğim, güzeller güzeli “Bayan” öğretmenim tayinle gitmiş, yerine karmakarışık saçları olan “Erkek” bir öğretmen gelmişti. Önce yadırgadım; çünkü biz kızlar, eski öğretmenimizin saçını, giyimini, dudağına sürdüğü ruju büyük bir hayranlıkla seyrediyor, büyüyünce onun gibi olmanın hayalini kuruyorduk. Evimize henüz televizyonun girmediği, sabah 10’da, akşam 9’da radyodaki “Arkası Yarın”ları heyecanla beklediğimiz yıllardı. “Akıllı” herhangi bir teknoloji harikasına sahip olmadığımızdan, tek bilgi kaynağımız olan akıllı öğretmenlerimize sonsuz saygı duyduğumuz günlerdi.

Bir sabah, suratlarımızı kesen ayazda bahçede sıraya girmiş, içeri alınmayı bekliyorduk ama Behçet Öğretmen her zamanki yerinde değildi; “Andımız”ı okuyup sınıfa girdiğimizde de ortalarda görünmedi; o gün dersler gırgır şamatayla geçti. Ertesi gün yanındaki bir veliye, fısıltıyla durumu izâh eden hademeden öğrendim; “Miting”e gitmişti. Anlamını bilmediğim bu kelime ve günlerce büyüklerin öğretmenime kınayarak bakmaları zihnimde yer etti; artık o, benim için özel biriydi. Çocuk aklımla, farklı olanın yanında yer alma hevesimi, yaptığı her neyse, bunu öğrenme isteğimi bilmiyorum ama o günden sonra Behçet Öğretmenime gizli bir hayranlık beslemeye başladım. Hatta tahtada matematik anlattığı bir gün, beni sıramın altına yerleştirdiğim Kemalettin Tuğcu’nun bir kitabını okurken yakalayıp dışarı attığında da, bu duygumda hiçbir değişiklik olmadı.

Bugün hâlâ unutmadığım bir sürü şeyi ondan öğrendim; Türkiye kendi kendine yetebilen 7 ülkeden biridir, ülkemiz 36-42 kuzey paralelleri ile 26-45 doğu meridyenleri arasında yer alır, yüzölçümü 783.000 km2 dir, Atatürk çok büyük bir devlet adamıdır, Türkiye, çok sayıdaki sınır komşusuyla “Barış” içinde yaşayan nadir ülkelerden biridir…

Sonra bir gün beni şok eden bir şey söyledi; “İnsan düşünen bir hayvandır”. Bunu kabul etmem mümkün değildi; insanların birbirine “Hayvanoğlu Hayvan” diyerek kavgaya tutuştuğu, aşağılamak için “Hayvan işte ne olacak” dediği bir sokakta büyümüştüm. Anlamak için sordum da sordum; sonunda “Hayvan” olmanın kötü bir şey olmadığına, dahası “Düşünüyor” olmamız nedeniyle hayvanlardan çok daha özel canlılar olduğumuza iknâ oldum.“Nilgün” demişti, “Biz hayvanları da yeri geldiğinde koruyan canlılarız, çünkü bizde, başka hiçbir canlıda olmayan muhâkeme yeteneği var. Algılıyor, düşünüyor, karar veriyor ve uyguluyoruz. Diğer canlılar ise hep içgüdüleriyle hareket eder.” Ondan öğrendiğim diğer herşey gibi bunu da hiç unutmadım.

Düşünen bir hayvan olduğumuz arada aklıma geliyor; en olmadık zamanlarda… Mesela, annesi tarafından terkedilmiş yavru kediler bir köpeğin memesinden süt emerken, bir cinayet haberini okurken, kendi kütlesinin on katı kırıntıyı taşımak için çabalayan bir karıncayı izlerken, yalan söylediği çok açık kimi insanları dinlerken, yuvadaki yavrularını korumak için nöbet tutan kargaya bakarken… İşte böyle anlarda kafam karışıyor, içim şüpheyle doluyor; acaba öğretmenim bu konuda yanılmış olabilir miydi?

İki gün önce sabah uyandığımda televizyonu açtım; manzara korkunçtu, koca bir meydan kızıla boyanmıştı; ağlayarak, çaresizce oradan oraya koşturan insanlar, üstleri pankartlarla örtülmüş cansız bedenler, şoka girmiş kalabalığa bir şey atan üniformalı görevliler… O an içim koptu; gerçekten de canım öğretmenim bu kez yanılmıştı.

Belki de diyorum şu anda burada otururken, o günlerde, yani ben henüz küçük bir çocukken öyleydi; herşeyi eksiksiz bilen ve zihnime kazıyan Behçet öğretmenim doğruyu söylemişti. Sonra, yıllar içinde ne olmuşsa olmuş, bir sürü başka şey gibi, “DÜŞÜNEBİLİYOR” olduğunu da unutuvermişti “İNSAN”…

Sevgiyle Kalın...

Nilgün TURAN