
Neden böyle olduğunu hiç düşündünüz mü? Yani taaa Antik Yunan’da, erkeklerin siteler hakkında karar vermesi, oy kullanması, söz söylemesi son derece olağan iken, insanlığın kuyruklu yıldıza gittiği bir çağda, neden hâlâ kadınlar hakları için mücadele etmek zorunda? Şimdi bunu gelişmişlikle falan açıklamaya çalışanlar olacaktır; eğer böyle düşünenler varsa, şu soruyu da yanıtlamalarını rica ediyorum: “Dünyanın en gelişmiş ülkesi olarak kabul edilen, hatta kimi gelişmemiş ülkelere demokrasi getirmek için olağanüstü! bir çaba harcayan ABD de, neden bugüne kadar bir tane bile kadın başkan seçilmedi, hatta aday bile olamadı?
Tıp biliminin çok ilerlediği günümüzde, kadın ile erkek arasında biyolojik bir farklılığın olmadığı artık bilimsel olarak kanıtlanmış durumda; hatta doğurganlık yetisi düşünüldüğünde, yaradılışın kadına bir miktar üstünlük bahşettiği bile iddia edilebilir. Ama buna rağmen, birer masal gibi dinlediğimiz az sayıdaki kabilenin yaşantısını saymazsak, bence “Ataerkil”lik meselesi, tüm dünyanın hemfikir olduğu tek konu. Petrol fiyatları, kıta sahanlığı, dünyanın gittikçe çölleşiyor olması ya da mezhepler konusunda kıyasıya bir mücadele içinde olan dünya topluluğu, konu kadınların eşitliği meselesine geldiğinde, örtülü ya da örtüsüz bir şekilde hemen ortak bir görüşe sahip oluveriyor: Kadın o kadar da erkeğe eşit değildir. Peki ama neden, buna kim karar verdi ve de ne zamandan beri bu böyle?
Yapılan arkeolojik çalışmalar sonunda, uzmanlar insan türünün 2,5 milyon yıldan beri dünya üzerinde yaşadığını, son 70000 yıldır da, bilişsel yeterlilik anlamında, yaklaşık olarak bugünkü gibi bir zekâ seviyesine yakın olduğunu söylüyorlar. Yeni bulgular olana, tarih tekrar yazılana kadar elimizdeki bu bilgilere inanmak durumundayız. İnsanlığın ilk olarak avcı toplayıcı olarak yaşadığı; yerleşik bir düzen olmadan, doğadaki diğer canlılar gibi tamamen karnını doyurma ve hayatta kalma güdüsüne göre hareket ettiği artık bir sır değil. Bırakın güçlü silahları, ateşi dahi bulamamış, çakı bile yapmaktan aciz atalarımız, besin zincirinin ortalarında bir yerde yaşıyorken, sizce kadın, erkek ayrımı konusunda böyle kesin sınırlara sahipler miydi? Örneğin, birçok mitolojide ve dinlerde ilk insan olduğu söylenen Adem peygamber, eşine bir sürü kısıtlama getiriyor ve “Hanım, senin yerin evindir” gibilerinden kurallar koyuyor muydu? Yaşadıkları mağaraya bir puma saldırdığında, ya da eşi kalabalık ailesini doyurabilmek için yollara düştüğünde, Havva annemiz eline örgüsünü alıp sakin sakin evinde mi oturuyordu acaba?
10000 yıl kadar önce Tarım Devrimi’nin başladığı, insanların önce buğday yetiştirdikleri, ilk evcilleştirilen hayvanın da köpek olduğu, yine yapılan bilimsel çalışmalar sonunda ortaya çıkan bulgular. O zamanlar kadınlar nasıl yaşıyordu dersiniz? İnsanlığın küçük kabileler halinde yaşadığı, arada anlaşmazlıklara düştüğü, kıyasıya kavga ettiği, hatta soykırım bile yaptığı, bütün o binlerce yıllk dönemde kadın hiç söz sahibi olmadan, eşinin yanında yer almadan, sakince evinde oturup, kaderine razı bir hayat mı sürüyordu acaba?
İnsanlık bugünkü düzeyine gelinceye kadar onbinlerce yıl süren çetin bir yolculuktan geçti; tarihi bugünden ve bildiğimizi düşündüğümüz son 3000 yıldan ibaret sayarsak, körlükten asla kurtulamayız. Atalarımız, 2,5 milyon yılı kadın ve erkek birlikte geçip geldi, sonra ne olduysa oldu, kadınlar erkeklerin üstünlüğüne inandı; geri planda kalmaya, yönetilmeye ve kendisi adına kararlar verilmesine razı oldu.
Ben bunun erkek eliyle bilinçli bir şekilde yapıldığına inanıyorum; 2015 yılında kadının seçme ve seçilme hakkına ancak sahip olabildiği bir ülkede, bundan 1400 yıl önce yaşamış bir kadının, şehrin önde gelen tüccarlarından biri ve aynı zamanda da İslam peygamberinin eşi olduğunu hatırlatmak isterim.
Da Vinci tarafından yapılmış, ünlü “Son Yemek” tablosunda, kendisine ilk inananlarla birlikte resmedilen bir başka peygamberin, hemen yanıbaşında oturan kişinin bir kadın olup olmadığı hâlâ tartışılıyor, ki bu çokları için imkânsız bir şey…
En çok da kadın inanıyor erkeğin üstünlüğüne; eğer öyle olmasaydı, “Anne” olması nedeniyle insan neslinin kadın tarafından yetiştirildiği düşünüldüğünde, bizim bu çağda bunları tartışmıyor olmamız gerekirdi. Birçok toplumda, olur olmaz yerde“Amcana çükünü göster oğlum” denilerek, erkek çocukların zihinlerine inceden inceye nasıl da olağanüstü yaratıklar oldukları işlenirken, aynı toplumlarda, kız çocuklarının herhangi bir yerlerini yabancı birine göstermeleri son derece yadırganmaktadır. Ve bu durum, bu kadar keskin çizgilerle olmasa da, tüm dünya toplumu için aynı şekildedir; gelişmiş ya da gelişmemiş tüm kültürlerde, alttan alta erkeğin üstünlüğünü pekiştiren söylemler ve uygulamalar hiç hız kesmeden bugün de devam etmektedir. Böyle olmadığını düşünenlerden, Antalya’da gerçekleştirilen son G20 zirvesinin aile fotoğraflarına bir kez daha bakmalarını rica ediyorum: Objektiflere gülümseyen kaç kadın saydınız?
Söyler misin lütfen, bu durum, “Yaratıcı’nın bahşettiğini erkek eliyle kaybetmek” değil de nedir?
Sevgiyle Kalın…
Nilgün Turan