Sayfalar

12 Ocak 2015 Pazartesi

GEZEGENİMİZİ YOK ETMEYE GÜCÜMÜZ YETMEZ ÇÜNKÜ…


Her gün, küresel ısınmanın her an yaklaştığını, iklimlerin insanların aleyhine değiştiğini, kimi canlı türlerinin yok olmaya başladığını anlatan sayısız araştırma yayınlanıyor. Bu yazıların içinde bir yerlerde tüm bu olan bitenin hepimizce zaten malum olan sebepleri de maddeler halinde uzun uzadıya sıralanıyor. Böyle devam ederse insanların başına gelecek felaketler oldukça bilimsel kelimelerle açıklandıktan sonra durum özetleniyor; gezegenimiz yok oluyor.

Bence; olan biten olumsuzlukları göz önüne sermek neyse de, bunlara sebep olan şeyler nelerdir üzerine kafa yormak son derece gereksiz. Kanımca tek bir sebep var; adına İNSAN denilen bir canlının da bu gezegende yaşıyor olması.


Yapılan kimi araştırmaların içeriklerine bakmak dahi, ne kadar kibirli, bencil bir canlı olduğumuzu anlamak için yeterli. Başımıza neler geleceğinden, aç ve açıkta kalabileceğimizden, tatlı su kaynaklarının tükeneceğinden falan bahsedilirken, dünyada yaşayan diğer canlılardan hiç bahsedilmiyor bile. Onları zaten şu an bile aç ve açıkta bıraktığımızdan, uçsuz bucaksız zannedilen okyanuslarda bile yaşam alanlarını talan ettiğimizden, keyifli yaşamlar süreceğimiz binalar yapmak için yok ettiğimiz ormanlarda evlerini başlarına yıktığımızdan, başka yer kalmamış gibi yüzlerce yıldır içgüdüsel olarak gelerek yumurtalarını bıraktıkları alanlara tatil cennetleri yapmaya kalktığımızdan hiç bahsedilmiyor. Belki çok sıradan ama örneğin; düğünlerde, bayramlarda ve başkaca kutlu günlerimizde ne kadar çok eğlendiğimizi dosta düşmana göstermek için havaya attığımız havai fişekler orada bulunan yüzlerce kuşun “ödü patlayarak” ölmesine sebep oluyor.

Peki neden böyle oluyor?  Çünkü, daima ihtiyacımızdan fazlasını isteme, elde edince duramama, daha fazlasını, daha iyisini isteme gibi anlamsız bir doyumsuzluğumuz var. Biz insanların “daha”sının sonu yok, daima gidilecek bir “daha” oluyor. Çünkü, aslan kralın böyle araştırmalar yaptıracağı bilim adamları, sonra bunu dünyaya anlatacak TV kanalları falan yok, dahası dillerini bilmiyoruz ki, ne kadar acı çektiklerini, çaresizliklerini anlatabilsinler, hoş anlatsalar dinler miydik?

Daha fazla detaya girerek sizi İNSAN olmaktan utanır hale getirmeyeceğim. Şimdi size bir müjdem var!!! Gezegenin yok olduğu falan yok, çünkü bütün kibrimize ve hırsımıza rağmen “dünyayı” yok etmeye gücümüz yetmez. Yok olan biziz, yani adına “İNSAN” denilen canlı. Gezegen yerli yerinde duruyor ve duracak. Çünkü tüm bu sistemi kuran güç, sadece gören gözlerin gördüğü, duyan kulakların işitebildiği, kör olan çoğunluğun ise kendi keyfi için “daha” nasıl talan edebileceğini ölçüp biçtiği, adına “doğa” dediğimiz sistemi öylesine güçlü kılmış ki, sınırı aştığımız anda bizi yok edebilecek sayısız ve sınırsız bir gücü var. Delil mi istiyorsunuz? İnternet elinizin altında Nuh Tufan’ından başlayarak okumaya başlayın, biz ondan neyi almışız, sonra o nasıl geri almış. Bir de eliniz değmişken “dinazorları” okuyuverin, dünyada ne kadar yaşamışlar, boyları, posları nasılmış, sonra ne olmuş da yok olup gidivermişler. Son olarak da dünyanın kaç yaşında olduğunu bulup okuyun, sonra bütün okuduklarınızı birleştirin ve bakın bakalım yok olan “gezegen” mi, yoksa biz miyiz?

Bütün bu okuyun dediklerimi burada ben de yazabilirdim, ama taaa ilkokul çocukları üzerinde yapılan bir araştırma var. İnsan bir konuyu kendi araştırıp, kendine en uygun zihin haritalarına yazdığında, sebep- sonuç ilişkisini daha net ve unutmayacağı şekilde kuruyormuş.

Sağlıkla kalın…
NİLGÜN TURAN