Her gün, küresel
ısınmanın her an yaklaştığını, iklimlerin insanların aleyhine değiştiğini, kimi
canlı türlerinin yok olmaya başladığını anlatan sayısız araştırma yayınlanıyor.
Bu yazıların içinde bir yerlerde tüm bu olan bitenin hepimizce zaten malum olan
sebepleri de maddeler halinde uzun uzadıya sıralanıyor. Böyle devam ederse
insanların başına gelecek felaketler oldukça bilimsel kelimelerle açıklandıktan
sonra durum özetleniyor; gezegenimiz yok oluyor.
Bence; olan biten
olumsuzlukları göz önüne sermek neyse de, bunlara sebep olan şeyler nelerdir
üzerine kafa yormak son derece gereksiz. Kanımca tek bir sebep var; adına İNSAN
denilen bir canlının da bu gezegende yaşıyor olması.
Yapılan kimi
araştırmaların içeriklerine bakmak dahi, ne kadar kibirli, bencil bir canlı
olduğumuzu anlamak için yeterli. Başımıza neler geleceğinden, aç ve açıkta
kalabileceğimizden, tatlı su kaynaklarının tükeneceğinden falan bahsedilirken, dünyada
yaşayan diğer canlılardan hiç bahsedilmiyor bile. Onları zaten şu an bile aç ve
açıkta bıraktığımızdan, uçsuz bucaksız zannedilen okyanuslarda bile yaşam
alanlarını talan ettiğimizden, keyifli yaşamlar süreceğimiz binalar yapmak için
yok ettiğimiz ormanlarda evlerini başlarına yıktığımızdan, başka yer kalmamış
gibi yüzlerce yıldır içgüdüsel olarak gelerek yumurtalarını bıraktıkları
alanlara tatil cennetleri yapmaya kalktığımızdan hiç bahsedilmiyor. Belki çok
sıradan ama örneğin; düğünlerde, bayramlarda ve başkaca kutlu günlerimizde ne
kadar çok eğlendiğimizi dosta düşmana göstermek için havaya attığımız havai
fişekler orada bulunan yüzlerce kuşun “ödü patlayarak” ölmesine sebep oluyor.
Peki neden böyle
oluyor? Çünkü, daima ihtiyacımızdan fazlasını
isteme, elde edince duramama, daha fazlasını, daha iyisini isteme gibi anlamsız
bir doyumsuzluğumuz var. Biz insanların “daha”sının sonu yok, daima gidilecek bir
“daha” oluyor. Çünkü, aslan kralın böyle araştırmalar yaptıracağı bilim adamları,
sonra bunu dünyaya anlatacak TV kanalları falan yok, dahası dillerini
bilmiyoruz ki, ne kadar acı çektiklerini, çaresizliklerini anlatabilsinler, hoş
anlatsalar dinler miydik?
Daha fazla detaya
girerek sizi İNSAN olmaktan utanır hale getirmeyeceğim. Şimdi size bir müjdem
var!!! Gezegenin yok olduğu falan yok, çünkü bütün kibrimize ve hırsımıza
rağmen “dünyayı” yok etmeye gücümüz yetmez. Yok olan biziz, yani adına “İNSAN”
denilen canlı. Gezegen yerli yerinde duruyor ve duracak. Çünkü tüm bu sistemi
kuran güç, sadece gören gözlerin gördüğü, duyan kulakların işitebildiği, kör
olan çoğunluğun ise kendi keyfi için “daha” nasıl talan edebileceğini ölçüp
biçtiği, adına “doğa” dediğimiz sistemi öylesine güçlü kılmış ki, sınırı
aştığımız anda bizi yok edebilecek sayısız ve sınırsız bir gücü var. Delil mi
istiyorsunuz? İnternet elinizin altında Nuh Tufan’ından başlayarak okumaya
başlayın, biz ondan neyi almışız, sonra o nasıl geri almış. Bir de eliniz
değmişken “dinazorları” okuyuverin, dünyada ne kadar yaşamışlar, boyları,
posları nasılmış, sonra ne olmuş da yok olup gidivermişler. Son olarak da
dünyanın kaç yaşında olduğunu bulup okuyun, sonra bütün okuduklarınızı
birleştirin ve bakın bakalım yok olan “gezegen” mi, yoksa biz miyiz?
Bütün bu okuyun
dediklerimi burada ben de yazabilirdim, ama taaa ilkokul çocukları üzerinde yapılan
bir araştırma var. İnsan bir konuyu kendi araştırıp, kendine en uygun zihin
haritalarına yazdığında, sebep- sonuç ilişkisini daha net ve unutmayacağı
şekilde kuruyormuş.
Sağlıkla kalın…
NİLGÜN TURAN