
Bütün olumsuz düşünceler ve dolayısıyla davranışlar sevgi eksikliği ile ortaya çıkıyor. Yani sevgisizlik ile… Nitekim o ses,” eğer içinde sevgi olsaydı bunu yapamazdı, anne babalara çok iş düşüyor” diyor. Sevgisizlik bazen bir köpeğe atılan tekme, bazen de bir insana sıkılan kurşunda kendini gösteriyor. Kanımca toplum olarak asıl yapmamız gereken, sevgisizliğin herkesçe görünür olduğu o sona gelene kadar olan biteni nasıl engelleyeceğimiz konusuna odaklanmamızdır. Hani “artık bir şeyler değişmeli” diyoruz ya, tam da değiştirmeye buradan başlamalıyız. Ancak böyle yaparak sevgiyi toplumsal hayatımıza alıp zıddını tamamen yok edebiliriz, yoksa artırılacak cezalar falan bir toplumda sevginin tesis edilmesini asla sağlayamaz. Bazıları caydırıcı olacağını söyleyebilir, belki, ama kaç kişiyi caydırır?
Anne/babanın evladına vereceği en değerli armağan, sevgidir. Katıksız, koşulsuz, karşılıksız, geliştirici, güven veren bir sevgi, hayat yolunda asla tükenmeyen yakıt gibidir. Öyle ki, bu yakıtla bir ömür tüm karanlıkları aydınlatabiliriz, herkesin, hepimizin bu yakıta sahip olduğunu hayal edin, o zaman karanlık olur mu dünyada? Düşünün lütfen, ışığın olduğu yerde karanlığın bir hükmü olabilir mi?
Şimdi diyebilirsiniz ki; “ama ya anne-baba da kendi ailesinde sevgi görmediyse, bilmiyorsa, nasıl yetiştirecek çocuğunu, nasıl bulacak yolunu, nasıl ayıracak yanlıştan doğruyu, ya yakıt verilmemişse ona nasıl aydınlatacak çevresini?”
Haklısınız, bugün sevgisizliği yaşam felsefesi olarak benimsemiş bireylerin anne-babaları da sevgi armağanı verilmeden yetiştirilmiş kişiler olabilir. O halde burada bir bilinç değişikliğine ihtiyacımız var, birbirimize yardım etmeye, birbirimizi aydınlatmaya, elimizde olanı, yani sevgimizi paylaşmaya ihtiyacımız var. İlk adımı devletin kurumları atmalı, ardından herkesin elinden geleni yapacağına ben inanıyorum.
Ülkemizde kan testi, bir sağlık raporu nikah işlemlerini başlatmak için yeterli, kimse bu gençler hangi koşullarda evleniyor, aile kuracak, çocuk yetiştirecek yetkinliğe sahip mi diye sorgulamıyor. Sevgi ailede alınan bir armağan olduğuna göre, bir şeyleri farklı yapmak için aileden işe başlamak gerekiyor. O halde evlilik aşamasında bir şeyler sorgulanmalı zannımca…
Herkesin henüz evlilik aşamasındayken seyredeceği bir film yapılabilir;
-Sevgiyi en yalın haliyle ailemizde nasıl yaşatır ve büyütürüz, neyi, nasıl yaparız, elli yıl sonra evlenen çift ve çocukları nasıl bir hayat görüşüne sahip olurlar, neyi, nasıl kazanırlar…
-Sevgisizliği ailemizde yaşatırsak, nasıl sonuçlar alırız, elli yıl sonra evlenen çift ve çocukları nasıl bir hayat görüşü ile yaşıyor olurlar, neyi, nasıl kaybederler…
Basitçe iki farklı tohum ekilmesinden bahsedilecek, tohumun biri “sevgi”, diğeri “sevgisizlik”, evrensel yaklaşımlar, bireysel psikolojik kuramlar göz önünde bulundurularak, sonuçta birinin bir vahaya, diğerinin ise maalesef bir çöle dönüşeceği anlatılacak, belki bireylere basit birkaç test yapılarak bir farkındalığa sahip olmaları sağlanacak, böylece bir adım atılabilir. Ayrıca eğitim hayatı boyunca derslerin içine sevgi dolu bir ebeveyn figürü serpiştirilerek, nasıl iyi bir anne-baba olunacağı çocuklarımıza bir nakış gibi işlenebilir. Kamu spotlarıyla konu daima gündemde tutulabilir. Her belediye kendi bölgesinde konu ile ilgili konferanslar düzenleyebilir. Her anne-babanın “sevgi” armağanını çocuklarına vermesi sağlanabilirse, artık hangi cezayı verelim, nasıl protesto edelim tartışmalarına gerek kalmaz, çünkü bizi böyle derinden sarsan olaylar neredeyse hiç yaşanmaz. Biz de enerjimizi yeni “sevgisizlikler” için değil de sadece “sevgi” için harcarız.
Bugün başlansa, belki yarın sonuçları alınmayacak, ancak toplumsal değişiklikler zaman, emek ve sabır isteyen projelere ihtiyaç duyar. Öyle ki bu projeler o toplum için, yöneticilere bağlı olmaksızın daima devam ettirilerek ancak bir sonuca ulaşılabilir. Bugün gelişmiş dediğimiz, bu tip sorunların esamesi bile okunmayan toplumlar bu aşamaya bir şeyleri farklı yapmak için karar vererek, sonrasında da her ne koşulda olursa olsun bu kararları için gerekli adımları yılmadan, sabırla atarak ulaştılar. Biz de benzerini kendi toplumumuz için yapabiliriz. Yeter ki isteklerimizde samimi olalım, tepki, akıllı telefonlarımızda paylaşma ve beğenme butonlarından ibaret olmasın, yeter ki kendimiz ile yüzleşecek cesareti kendimizde bulalım, bir karar verelim ve uygulayalım. Aksi takdirde, her gün canımız yanmaya devam edecek, en korkuncu da, bir gün olan bitenin hepimiz için sıradanlaşabileceği ihtimali. İşte o gün, bugün “adam sen de” diyen herhangi birimiz vahşet oyununun başrolünde olabiliriz ve tepki bile gösterecek kimseyi yanımızda bulamayabiliriz.
Asarak, keserek, yeni vahşetler yaparak kendimizi ve sevdiklerimizi koruyamayız. Sevgiyle birbirine yaklaşan, empati kurabilen, hoşgörü sahibi bireylere sahip olarak ancak yeni vahşetlerin önüne geçebiliriz. Bunun için de sevgi armağanını hesapsızca çocuklarına dağıtacak anne-babalara ihtiyacımız var. Tek ve kesin çözüm SEVGİDİR…
Sevgiyle Kalın
Nilgün TURAN