Sayfalar

25 Şubat 2015 Çarşamba

BAŞARININ FORMÜLÜ: HAZZI ERTELEMEK...

“Haz” kelimesi, duyanda cinsellikten, yeme-içmeye, eğlenceden, şehvete çok geniş yelpazede birçok deneyim ve durumu düşündüren son derece iç gıdıklayıcı bir kelimedir. Üstelik Freud insanların tüm yaşamları boyunca iki amacın peşinden koştuğunu söyler; bir tanesi “acı çekmemek”, diğeri ise “haz almak”. Hal böyleyken başarı ile hazzı ertelemeyi ilişkilendirmek nasıl olacak?

Çocukları oyun oynarken izlemek bize bu konuda bir fikir verebilir. Eğer böyle bir fırsatınız olduysa, ortak oynanan bir oyunda, bazı çocukların ilk oynayan olmak için can attıklarına, bazılarının ise son oynayan olabilmek için gönüllü olduklarına tanık olmuşsunuzdur. İşte burada, son oynayan olmak için gönüllü olan çocuklar “hazzı erteleyen”, bir başka deyişle oyundan alacağı hazzı geciktiren çocuklardır. Çocukları bir şeyler yerken izlemek de, yine bize bu konuda bir fikir verebilir. Kremalı bir kekin önce kremasını yiyen çocukla, kremayı yemeyi sona bırakan çocuk arasındaki temel fark, bir tanesinin yiyecekten alacağı hazzı ertelemesidir.

Hazzı ertelemek diye adlandırdığımız bu durum, keyifsiz kısmı yapıp hallettikten sonra, hazzın tadını çıkartmayı sağlayan bir sıralama ve planlama sürecinden başka bir şey değildir. Çocukken kazanılan bu alışkanlık, tüm yaşam boyu başarıyı getiren en kıymetli formüldür. Çocuğun bu alışkanlığı kazanmasında, diğer alışkanlıklarda olduğu gibi anne-babanın etkisi büyüktür. Bu davranış bazen son derece bilinçli, bazen de ebeveynlerin karakterleri, yaşanılan çevre, imkanlar ya da imkansızlıklar gibi çok çeşitli sebebe bağlı olarak henüz yedi yaşına gelmeden çocukta yerleşir. Gerçek şu ki; çocuklukta yerleşen diğer tüm davranışlar gibi bunun da ilerleyen yaşlarda değiştirilmesi oldukça güç ve çoğu kez profesyonel yardım alınmasını gerekli kılan bir sürece ihtiyaç duyar.

Hazzın ertelenmesi ile başarı arasındaki ilk ilişki okul yıllarında ortaya çıkar. Önce yaşamın zorluklarını göğüsleme, sonra hazzın tadını çıkartma alışkanlığından yoksun, bu konuda bir planlama yapma yeteneğine sahip olmayan çocuğun notları, zeki olmasına karşın, çalışmadığından düşüktür. Okulda düşünmeden kafasına göre hareket eder, bir süre sonra da sorunlu çocuk olarak etiketlenir. Maalesef böyle çocukların sosyal yaşamlarında da problemler ortaya çıkar, kavgaya karışır, birtakım kötü alışkanlıklar edinirler. Çünkü yaşama; “önce eğlen, sonra düşünürsün” bakış açısı ile yaklaşırlar.

İlerleyen yaşlarda, iş güç sahibi olduklarında da, önce kolay olan, zahmetsiz işleri yapıp, sıkıcı, keyifsiz işleri hep sona bırakma davranışı sergilediklerinden, gün bittiğinde tüm işlerin dağ gibi yığılı olduğunu görürler. Bu duruma sebep olarak çoğu kez zaman planlaması yapılamaması gösterilir, oysa gerçek sebep çocuklukta öğrenilememiş, “hazzı erteleme” meselesidir. Bu nedenle çok iş değiştirirler, bu durum maddi imkanlarını ve yaşam standartlarını da olumsuz etkiler. Çok azı, kendisi ile ilgili bir sorun olabileceğini düşünerek bu gidişatı değiştirmek için bir adım atar, çok önemli kısmı ise olan bitenden daima başkalarını sorumlu tutar.

Sonuç olarak hazzı erteleme alışkanlığını edinememiş bireyler, parlak olmayan bir öğrenim hayatının ardından, başarılı olunamayan bir çalışma hayatı ve yaşamın zorlukları ile baş başa kalırlar. Oysa tatlıdan önce yemek yenildiğini, sınavlardan A almanın planlı bir çalışmaya bağlı olduğunu, terfi edebilmek için en keyifsiz işlerin bile yapılması gerektiğini en baştan bilerek yaşama başlasalardı çok daha farklı bir hayata sahip olabilirlerdi.

Peki büyüdük de her şey bitti mi, çocukken öğrenemedik ama şimdi öğrenmenin bir yolu yok mu? Her zaman bir yol vardır, yeter ki kendimizle barışık olalım, değişim alanımızı tespit edelim ve sonunda ulaşacağımız büyük ödülü düşünerek hayatın üstüne üstüne gidelim, yani bu kez “hazzı erteleyelim”.

Sonuç harika olacaktır.

Sevgiyle Kalın

Nilgün TURAN