Sayfalar

2 Mart 2015 Pazartesi

AKRA’DA BULUNAN EL YAZMALARI; DOSTLUK VE SEVGİ

Bugün size, Paulo Coelho'nun "Akra’da Bulunan El Yazmaları" kitabından bahsetmek istiyorum. Hani bazı kitaplar vardır, her okuduğunuzda sanki ilk kez okuyormuşsunuz gibi sizi şaşırtır, o kitaplardan öğrendiklerinizin asla bir sonu olmaz ya, işte, "Akra’da Bulunan El Yazmaları" kitabı da onlardan birisi benim için... Kitapta 1099 Temmuz’unda, Kudüs’ün Frenk askerleri tarafından işgal edilmek üzere kuşatıldığı günün akşamı, tüm dinlere mensup insanların bir meydanda toplanarak Kıpti’ye sorular sorması ve sorulara Onun tarafından bilgece cevaplar verilmesi anlatılmaktadır. 

Aşağıda kitaptan bir alıntı bulunmaktadır:

“Derken ertesi gün ölümüne dövüşmeye hazırlanan ve buna rağmen Kıpti’nin söylediklerini dinlemek için şehir meydanına gelen savaşçılardan biri şöyle dedi;

-Birlikte olmayı arzularken ayrı düştük. İşgalcilerin yolu üstündeki şehirler, kendi seçmedikleri bir durumun sonuçlarına katlanmak zorunda kaldılar. Hayatta kalanlar çocuklarına ne öğüt vermeli?

Kıpti ise şöyle karşılık verdi;

“Dünyaya yalnız geldik ve yalnız öleceğiz. Ama bu gezegende bulunduğumuz sürece, başkalarına olan inancımızı kabullenmeli ve yüceltmeliyiz. Toplum, yaşamın ta kendisidir; hayatta kalmayı toplum sayesinde başarırız. İnsanlar mağaralarda yaşarken de böyleydi, bugün de böyle. Birlikte büyüyüp yetiştiğin insanlara saygı göster. Sana rehberlik edenlere saygı göster. Zamanı gelince sen de yaşadıklarını başkalarına aktararak onlara rehberlik et; böylece toplum, hayatta kalmaya devam eder ve gelenekler nesilden nesle geçer.

Mutluluklarını ve zor anlarını başkalarıyla paylaşmayanlarsa kendi karakterlerindeki olumlu yönleri ve zaafları asla keşfedemez.

Yine de toplumun etrafında kol gezen bir tehlikeye dikkat etmek gerekir; insanlar doğaları gereği toplumda kabul gören davranışlara yönelir. Kendi kendilerini sınırlar, önyargılarla ve korkularla dolup taşarlar. Bu oldukça yüksek bir bedeldir; çünkü toplum tarafından kabul edilmek için herkesin gönlünü hoş tutmak gerekir. Dolayısıyla toplumu hedefleyen bir sevgi gösterisi değildir bu. İnsanın kendisine duyduğu sevginin zayıflığını gösterir, o kadar.

İnsan kendini sevip saydıkça başkaları tarafından da sevilip sayılır. Asla herkesin birden gönlünü hoş tutmaya çalışma, yoksa herkesin saygısını kaybedersin.

Dostlarını sadece tanıdığın ve neyle uğraştığını bildiğin kişiler arasından seç. Düşünceleri, seninkilerle aynı olan kişileri seç, demiyorum. Düşünceleri seninkilerden farklı, haklı olduğun konusunda asla ikna edemeyeceğin kişileri seç, diyorum.

Ne de olsa dostluk, Sevgi’nin nice çehresinden biridir ve Sevgi, fikir birliğinde olmayı gerektirmez; dost görülen kişiyi kayıtsız şartsız kabul etmemizi sağlar ve her birey, kendine has bir şekilde gelişip olgunlaşır.

Dostluk başka bir kişiye karşı inanç duymak anlamına gelir, feragat etmek değil. Sevilmek için herhangi bir bedel ödemekten kaçın, çünkü Sevgi’nin bedeli olmaz.

Gerçek dostların, dikkatleri üstlerine çeken ve herkesin, “Dünya tatlısıdır, çok da cömerttir, Kudüs’te ondan iyisi bulunmaz’ dedikleri insanlar değildir.

Gerçek dostlar, nasıl davranmaları gerektiğine karar vermek için olayların sonlanmasını beklemez, çok daha riskli olmasına rağmen kararlarını henüz olaylar meydana gelmekteyken verirler. Şartlar gerektirdiği takdirde, özgürce yön değiştirebilirler. Yeniliklerden çekinmezler ve yaşadıkları maceraları anlatarak şehirlerini ve köylerini manevi olarak zenginleştirirler.

Yanlışlıkla tehlikeli bir yola sapsalar bile asla dönüp, “sakın benim yaptığımı yapma” demezler. Yalnızca “ben yanlışlıkla tehlikeli bir yola saptım” derler. Çünkü nasıl sen, onların özgürlüğüne saygı duyuyorsan onlar da seninkine saygı duyar.

Sadece kötü günlerinde yanında belirip seni teselli eden kişilerden ne pahasına olursa olsun kaçın, çünkü bu kişiler aslında kendi kendilerine; “Ben daha güçlüyüm. Ben daha akıllıyım. Ben olsam böyle yapmazdım.” deyip durmaktadır.

Mutlu günlerinde yanında olan kişilerle dostluk kur. Ruhlarında kıskançlığa ve hasede yer olmayan bu kişiler, senin mutlu olduğunu görmekten mutluluk duyarlar.

Kendilerini senden daha güçlü gören insanlardan kaçın, çünkü böyle yapmalarının asıl amacı, kendi zayıflıklarını gizlemektir.

İncinmekten çekinmeyenlerle dostluk kur, çünkü onlar kendilerine güvenen insanlardır, herkesin her an tökezleyebileceğini bilir ve bunu bir zayıflık olarak değil, insanlığın bir alameti olarak görürler.
Harekete geçmeden önce çok fazla konuşanlardan, yaptıklarıyla saygı uyandıracaklarından emin olmadıkça tek bir adım bile atmayanlardan kaçın.

“Ben olsaydım başka türlü yapardım,” diyerek hatalarını yüzüne vuran kişilerden uzak dur; çünkü olaylar kendi başlarına gelmediğine göre seni yargılamaya hakları da yoktur.

Sosyal ilişkilerini sağlamlaştırmak veya normalde yanaşamayacakları kapılar açmak amacıyla dostluk kuran insanlardan kaçın.

Açmak istedikleri tek kapı, yüreğinin kapısı olan insanlarla dostluk kur. Onlar senin rızan olmadıkça asla ruhunu işgal etmeye yeltenmeyecek, açtığın kapıdan içeri asla zehirli oklar atmayacaklardır.

Kafa kafaya verip toplumun alması gereken kararları kibirle ve ağırbaşlılıkla tartışanlardan kaçın. Onlar siyasetten anlıyor ve bilgilerini başkalarının önünde sergileyerek öne çıkmak istiyor olabilir. Halbuki tek bir saç telinin düşüşüne bile hükmetmenin imkansız olduğunu anlamazlar. Disiplin önemli olsa da insan, sezgilerine kulak vermeye ve beklenmeyen durumlara açık olmalıdır.

Şarkılar söyleyen, öyküler anlatan, yaşamın tadını çıkaran ve gözleri mutlulukla parıldayan insanlarla dostluk kur; çünkü mutluluk bulaşıcıdır ve mantığın, hatayı açıklamaktan öteye gidemediği durumlarda daima bir çözüm ortaya koymayı başarır.

Sevgi’nin ışığının, önyargılardan ve çıkarlardan arınmış bir şekilde, anlaşılamama korkusuyla felç olmaksızın, özgürce parıldamasını sağlayanlarla dostluk kur.

Sevgiyle Kalın

Nilgün Turan