
Koltuğun yanındaki camdan
dışarıya göz attım, dışarısı hala karanlıktı, yağmur da tüm şiddetiyle yağmaya
devam ediyordu.
Hızla koltukta
doğruldum. Gözlerim yarı kapalı, şaşkın bir sesle;
-Babaanne?
-Yat kuzum, yat
sen, niye yerine yatmadın, üşürsün, boynun ağrır orada.
-Ne oldu, neden
geldin?
-Yok bir şey
kuzum, bir şey sormaya geldim.
Sonra birden hatırladım,
babam gelmemişti.
-Babam?
-Gelir kuzum,
gelir, hadi sen yerine yat.
İteleye, çekeleye
beni yatağıma yatırdılar, odanın kapısını da kapattılar. Kafamda sorularla
odada bir başıma kalakaldım. O gece anladım ki, babamın her gece ayak seslerini
bekleyen tek kişi ben değilmişim. Babaannem de, camın önündeki eski sedirine
oturur, hafif araladığı perdenin arkasından babamın gelmesini beklermiş
akşamları.
Arada uykuya
yenildiğimde derinden gelse de, o gece salondaki sesler hiç kesilmedi. Ne zaman
sonra, onların sesine başka seslerin de karıştığını fark ettiğimde, yataktan
kalkıp yavaşça odanın kapısını araladım. Işık yanıyordu, babaannem soldaki
koltuğa yığılmış, ayakta durmuş bir şeyler anlatan Gülay’ın babasını yaşlı
gözlerle dinliyordu. Sarsak adımlarla salonun ortasına yürüdüm, beni görünce
herkes sustu. Gülay’ın annesi Meryem teyze atıldı;
-Kızım hadi gel
seni giydireyim de Gülay’a götüreyim.
Uykunun
çatallaştırdığı bir sesle;
-Ne oluyor, neden
buradasınız, babam nerede? diye sordum.
- Gelecek, hadi
sen Gülaylara git, biz sana haber vereceğiz.
Öyle anlar vardır
ki; gerçek apaçık ortadadır, ama bilirsin ki o gerçeği yok saymazsan canın çok
yanacak. Görmezden gelirsin, etrafından dolanırsın, olmamış farz edersin. İşte o
gece hiç itiraz etmeden Meryem teyzenin peşine düşüp onlara gitmem, benim
gerçeği yok saymamdı. Geçen yıllar boyunca bu tanıdık filmin, tanıdık
karelerine o kadar çok baktım ki, aslında yok saymaya, görmezden gelmeye,
olmamış farz etmeye çok önce alıştırıldığımı fark ettim.
Sabah olduğunda
yağmur dinmiş, geriye öbek öbek su birikintileri bırakmıştı. Meryem teyze, Gülay’la
beni giydirdi, okula bıraktı. Bütün bu süre içinde, babamla ilgili, ne
olduğuyla ilgili sayısız soru sordum, aldığım cevaplar ise; “gelecek, merak
etme, bir şey yok” şeklinde oldu.
Okul çıkışına da
bizi Meryem teyze almaya gelince, kötü bir şeyler olduğuna emin oldum. Ardı ardına
sorduğum sorulara aynı cevapları, ama bu kez inanmayan, inandıramayan bir ses
tonuyla veriyordu.
Sokağa
vardığımızda, ilk gözüme çarpan bizim kapıda duran polis arabasıydı. Koşmaya
başladım, Meryem teyze arkamdan koşturuyor, “dur” falan diyordu ama çıldırmış
gibiydim. Hızla bahçeye girdim, bütün sokak oradaydı. Tahta masada oturan
onların yanına vardığımda ağlıyordum. Yerinden kalktı bana sarıldı;
-Geçecek, ağlama
gibilerinden bir şeyler söyledi.
Kollarından
sıyrılıp babaanneme koştum, ağlamaktan kızarmış, şişmiş gözlerini bana çevirdi,
kollarını açtı. Gözyaşları gözyaşlarıma karıştı, bir taraftan da nasırlı, sert
elleriyle saçlarımı okşuyor;
-Kuzum, kuzum,
Hasan’ımın tomurcuğu kuzum, Babasının çiçeği kuzum, Hasan’ım kokan kuzum, diye
mırıldanıyordu.
Canınızdan can
gittiğinde, kimsenin karşınıza geçip bunu size söylemesi gerekmez, anlarsınız.
Külçe kadar ağır havadan, acıyarak size bakan gözlerden, siz geldiğinizde fısıltıya
dönüşen konuşmalardan, bir cevap için baktığınız herkesin gözlerini kaçırıp,
başını çevirmesinden…
Ben de
anlamıştım, canımdan can, Canım Babam gitmişti. Bayılmışım…
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SONU
Sonraki bölümlerde görüşmek üzere, yorumlarınızı paylaşırsanız çok mutlu olurum.
Sevgiyle Kalın
Nilgün TURAN