Sayfalar

11 Haziran 2015 Perşembe

BİR MASAL... AMA ASLINDA BİR GERÇEK...

Bu zamandan çok önce, dünyada, adına okyanus dedikleri uçsuz bucaksız sular ve bu suların arasında yükselmiş büyük topraklar vardı. Son yıkımın üzerinden 15000 yıl geçmişti. Ondan önce de defalarca başka yıkımlar olmuştu, kadim zamanlar boyunca… Her seferinde dünya yok olmanın eşiğine gelmiş, sonra insanlık herşeye yeniden başlayarak, yeni bir düzen kurmuştu. Aslında yaptıkları, binlerce yıl boyunca bozduklarını, binlerce yıl boyunca tekrar yapmaktan ibaretti. Daima, geçmiş ve yapılan hatalar unutuluyor, insanlık sonu gelmeyen bir açgözlülük ve kibirle, çok uzun zaman boyunca uğraşarak yaptığını, yavaşca, kendi bile farkına varmadan yok ediyordu.

İşte bu çağın başı olan zaman da büyük bir yıkım ve değişiklikle başladı. Yıkımdan çok önce dünya hiçbir çağda olmayan bir insan nüfusuna ulaşmıştı. Bütün topraklar insanla doluydu, hiç boşluk yoktu. Kendilerine büyük şehirler kurmuşlar, büyük ve tepesi göğe yükselen binalar yapmışlar, büyük ve güçlü makinalarla tüm dünyanın hakimi olmuşlardı. Toprağın altındaki, toprağın üstündeki, denizin içindeki, gökyüzündeki herşey onların hizmetindeydi. Bu arada, dünyanın topraklarından ve doğanın kendilerine sunduğundan hep beraber faydalanmak yerine, farklı milletlere ayrıldılar. Her millet kendisi için sınırları belli, diğerlerinin giremediği topraklar zapt etti. Bunu yaparken de birbirleri ile savaştılar ve birbirlerini acımasızca öldürdüler, çoğu kez de başkasının toprağına göz dikip, ona sahip olmak için türlü vahşilikler yaptılar.

Sonunda dünya yüzlerce parçaya bölündü, suları bile aralarında paylaştılar. Bazı milletler zengin, bazıları fakir oldu, bazıları öldüren, bazıları ise ölen… Aralarındaki kavga hiç bitmedi, hep başkasında olana göz diktiler ve hep daha fazlasını talep ettiler. Büyük ateşler çıkarak silahlar yaptılar, bu silahlardan çıkanlar sadece insanları değil doğayı da öldürdü yavaşca. İnsanların bir kısmı mutluydu, diğerlerine ne olduğuyla ilgilenmiyordu, çokları ise mutsuz, keder ve nefret içindeydi. Bu öyle tuhaf bir uçurumdu ki, dibindeki ile tepesindeki birbirinin hem önünde hem de görünmezindeydi. Önce mevsimler değişmeye başladı, sonra kadim yıllardır dünya düzeninin bir parçası olan canlıların bir kısmı sessizce yok oldu. Hava hızla ısınmaya başladı, artık ne yağmur ne de kar yağmıyordu. Doğa ölmeye başladı; topraklar eskisi gibi yiyecek vermez oldu, sular zehirlendi, hiçbir canlı içemez oldu. Açlık başladı, karınlarını doyurmak, hayatta kalabilmek için daha da vahşice saldırdılar birbirlerine, oysa ki her ölüm sonun başlangıcıydı. İnsan nüfusu hızla azaldı, aç kalan insan türlü kılığa girdi, en çok da kötülüğün kılığına.

Tüm imkanlarını, tüm ateş saçan silahlarını, makinalarını devreye soktular ama doğada yok ettikleri hiç bir şey geri gelmedi. Sonra cansız zannettikleri doğa kendini yenilemeye, tekrar doğmaya karar verdi. Önce her şeyi öldürdü; ulu dağlardan bile daha büyük buzlar eridi, hızla diğer sularla birleşti ve insanların binlerce yıldır uğraşa didine inşa ettikleri kocaman şehirleri bu büyük suların altında kaldı. Sonra toprak hareket etti, batmayanları da içine alıp kapattı. Geriye çok az insan kaldı; sadece yüksek dağların tepesinde hırstan uzak hayat sürenler ve az sayıda, kalması gerekenler...

Bütün dünya değişti; artık eskiden toprakların olduğu yerler neredeyse, hep büyük sularla dolmuştu, geriye kalanlar hayretle, artık buralara okyanus demeye başladı. İnsanlık kendine yurt edinecek yeni topraklar aradı. Aradıklarını bulduklarında gözlerine inanamadılar; eskiden üzerinde ulu dağlar kadar buzlar olan yerler artık verimli birer ovaydı. Herşey tekrar başladı. Yine geçmiş ve yapılan hatalar unutuldu. Her çağ insanlık kendini yoldan çıkaran, kibrini ve hırsını besleyen bir efendi bulmuştu kendine. Bu kez de bir efendi bulmakta gecikmedi; Albız… İçlerindeki kötülüğü açığa çıkaran, yaptıkları vahşiliklerin mazereti olan bir efendiydi o ama asla vazgeçemedikleri ve şikayet ettikçe daha da dört elle sarıldıkları… Albız, yöneticilerin eline gücü verdi; onlar insanlarına, sonu gelmez bir kibirle acımasızca zulmederken de tüm insanlıktan “Hakikat Bilgisini” aldı. Bu, dünya’dan geriye kalan İlk Dünya için sonun başlangıcıydı. Artık ne doğa ne de kadim güçler dünyaya yeni bir şans vermeyecekti. Olacak olanı durdurmanın tek yolu, Albız’dan “Hakikat Bilgisini” alıp, insanlığa geri vermekti. İnsanlığın ve İlk Dünya’nın kurtuluşu buna bağlıydı ve zaman gittikçe daralıyordu.

Sevgiyle Kalın

Nilgün Turan