Sayfalar

12 Temmuz 2015 Pazar

SEÇİLMİŞ

Az önce bir film seyrettim; adı Seçilmiş… Kimse önermedi, arayıp bulmadım, öylece karşıma çıktı. Şimdi, izlediklerimle ilgili konuşmaya, anlatmaya ihtiyacım var. Bu yazı bir film önerisi hakkında değildir. Bu yazı sadece duygular hakkındadır.

Siyah beyaz dışında hiç renk olmayan bir dünya hayal edin… Çimenler yerde simsiyah uzanıyor, ağaçların dalları, yaprakları hep koyu… Hiçbir göz mavi, yeşil ya da turkuaz bakmıyor; tüm bakışlarda kömür karası var. Kimse sarışın, kızıl ya da kumral değil; yüzü çevreleyen uzun ya da kısa tüm saçlar, ya gece gibi ışıldayarak ya da gümüş gibi parlayarak dökülüyor. Tepede asılı duran gökyüzü, dünyayı hep soğuk bir beyazlıkla kuşatıyor. Ne bulutlar tutuşuyor, ne güneş ufukta ateşler saçarak doğuyor.

Hiç müzik yok; etrafta bazen içinizi kıpırdatan, bazen de sizi sebepsiz hüzünlere savuran tek bir nota bile duyulmuyor.

Hiçbir kokuyu bilmiyorsunuz; yağmurdan hemen sonra yerden yükselip ruhunuzu sarhoş eden o kekremsi, iç gıdıklayan, sizi dünyalar arasında dolaştıran toprak kokusunu hiç duymamışsınız. Kıpkırmızı açan bir gülü burnunuza dayayıp, asla formüle edilemeyen o muhteşem esansı hiç içinize çekmemişsiniz.

Bir insana dokunmanız yasak; bir çocuğun yumuşacık yanağını okşadığınızda, sevdiğinize sarıldığınızda içinizi ısıtan, kalbinizi hoplatan o yumuşaklığı hiç bilmiyorsunuz.

Hiç dans etmemiş, hiç mutluluktan ya da acıdan ağlamamış, hiçbir insanı öpmemiş ve hiç kimseye “Seni Seviyorum” dememişsiniz.

Ama böyle olmasının bir sebebi var;

İnsanlık sonu gelmeyen savaşlar, katliamlar, soykırımlar, adaletsizlikler neticesinde neslini devam ettirmek için bir karara varmış. Dünyayı kötülüğe bulayan her şeyin sorumlusu olarak duygular görülmüş ve insanlardan duyguları alınmış. Sadece nefret, öfke gibi zararlı olanlar değil, sevgi, aşk gibi hayat verenler de… Çünkü bütün duyguların bir zincir olduğu düşünülmüş; bir tanesinin varlığı ya da yokluğunun, bir diğerinin ortaya çıkmasını sağladığına inanılmış.

Ve duygular karşılığında size adaletli, sonuna kadar eşitliğin olduğu bir dünya sunulduğunu hayal edin. Geleceğiniz için endişelenmenize gerek yok; yaşlılar meclisi sizi taa bebekliğinizden itibaren dikkatle gözlemleyerek size en uygun olan mesleği seçiyor. Ay sonunu nasıl getiririm diye düşünmenizi gerektiren bir durum asla olmuyor. Yemek yapmak zorunda değilsiniz; sizin için en gerekli besinler yemek vakti mutfaktaki bölmeden içeri atılıveriyor. İyi giyiniyor, teknoloji harikası evlerde yaşıyorsunuz. Evinize hiç fatura gelmiyor, iyi araçlara biniyor, konforlu iş yerlerinde çalışıyorsunuz. Hayatınızda şikâyet edebileceğiniz hiçbir şey yok, anlamını bilmesenizde çok mutlusunuz. Kesinlikle acı çekmiyor, hatta bunun ne anlama geldiğini dahi bilmiyorsunuz. Yaşamları kâbusa çeviren, ömürleri erkenden bitiren hiçbir hastalık yok, hiçbir insan engelli değil.

Harika bir alışveriş değil mi? Alt tarafı birkaç saçma duygu karşılığında, cenneti satın almak…

Gerçekten öyle mi? Sizi bilmem ama ben öyle olmadığını düşünüyorum.

Ben yaşları kaç olursa olsun, hiçbir “Yaşlılar Meclisi”nin adıma kararlar almasını istemem. Ben hayatın tatlısıyla olduğu kadar acısıyla da insanı büyüttüğüne, yücelttiğine inanıyorum. Evet, her zaman dünyada ya da yaşamımızda olanlar mutluluk verici değil, sık sık öfkeyle ya da kederle doluyoruz. Ama ben yine de aileme, dostlarıma duyduğum sevginin zenginliğini, her gün bıkmadan beni ışığa boğan güneşin mutluluğunu, yeni doğan bir bebeğin kokusunu, hayatımı saran renklerin çoşkusunu, acının getirdiği umudun gücünü hiçbir şeye değişmem…

Ya siz?

Sevgiyle Kalın

Nilgün TURAN